Bazı oyunlar vardır ki yalnızca skorlarla değil, hikâyelerle yazılır. Bazı kortlar ise yalnızca vuruşlara değil, nesiller boyu aktarılan sevgilere tanıklık eder. Tenis böyle bir spordur: sadece bir raket ve topun değil, dedelerin, ninelerin, anne babaların ve çocukların bir araya geldiği bir ortak alan. Birlikte ter dökülen, birlikte gülünen ve bazen birlikte kaybedilen bir alan… Ama en çok da birlikte bağ kurulan bir yer.
Tenis: Kuşakları Birbirine Bağlayan Sessiz Bir Dil
Tenis, sözsüz bir iletişimin sahnesidir. Bir büyükannenin torununa ilk raketini vermesi, bir dedenin tribünde torununun maçını sessizce izlemesi, ebeveynlerin çocuklarına servis atmayı öğretirken birlikte geçirdikleri zaman… Bunların her biri, kelimelere ihtiyaç duymayan, sevgiyle örülmüş bağlardır.
Bu bağlamda tenis, kuşaklar arası duygusal aktarımın ve duygusal zekânın geliştiği bir sosyal alan haline gelir. Daniel Goleman’ın (1995) tanımladığı üzere duygusal zekâ; duyguları tanımak, düzenlemek ve başkalarının duygularına empatiyle karşılık verebilme becerisidir. Bir çocuğun kaybettiği bir maçtan sonra dedesinin omzuna dokunuşu, bu zekânın en saf hâlidir. Ve aynı zamanda öğrenmenin, olgunlaşmanın da temelidir.
Ortak Alanlar, Ortak Anılar Doğurur
Keyes’in (1998) sosyal iyi oluş kavramına göre anlamlı ilişkiler geliştirmek, bireyin ruhsal sağlığını ve yaşam doyumunu artırır. Ortak aktiviteler, özellikle kuşaklar arası bağların kurulmasında güçlü katalizörlerdir. Tenis kortu da bu bağlamda yalnızca bir oyun alanı değil, ortak hafızaların biriktiği bir buluşma noktasıdır.
Kimi zaman dede ile torun çiftler maçına çıkar. Bazen anne-kız birlikte antrenman yapar. Her bir vuruşta, geçmişin tecrübesi ile geleceğin enerjisi yan yana gelir. Kortun bir ucunda yaşanmışlık, diğer ucunda umut durur. Ve top, bu iki dünya arasında gidip gelen bir bağ haline gelir.
Duygusal Miras ve Toplumsal Hafıza
Aile içi ilişkilerde ortak faaliyetlerin, özellikle sportif aktivitelerin, kuşaklar arası psikolojik bağı güçlendirdiği bilinir (Diener & Seligman, 2002). Birlikte yapılan bir spor, yalnızca fiziksel fayda değil, aynı zamanda birlikte geçirilen nitelikli zaman ve güven duygusu yaratır. Bu da çocukların aidiyet duygusunu güçlendirir, yaşlı bireylerin ise toplumsal katkı hissini pekiştirir.
Tenis, bu anlamda yalnızca bir “spor disiplini” değil; duyguların kuşaktan kuşağa aktarıldığı bir miras yoludur. Bu miras, bir raketin sapında, bir terli havlunun köşesinde, bir mola arasındaki sohbetin sıcaklığında kendini gösterir.
Sevginin Skoru Yoktur
Kuşaklar geçer. Zaman değişir. Ama kalplerde biriken sevgi kalır. Ve kortun çizgileri arasında, bazen bir torunun ilk maçında, bazen bir büyükannenin hatırlattığı eski bir maç hikâyesinde yeniden can bulur.
Levâic olarak inanıyoruz ki tenis, sadece bireysel gelişim için değil, toplumsal bağların güçlenmesi için de güçlü bir araçtır. Kortlarda kurulan bu duygusal köprülerin her biri, kuşaklar arasında unutulmaz bir sevgi izidir. Belki bir gün bir çocuk, “benim tenisle ilk tanışmam babaannem sayesinde olmuştu” der. İşte o zaman biliriz ki sevgi yerini bulmuştur.
Sevgiler,
Yasemin Yurdakul
Kaynakça
- Goleman, D. (1995). Emotional Intelligence. New York: Bantam Books.
- Keyes, C. L. M. (1998). Social well-being. Social Psychology Quarterly.
- Diener, E., & Seligman, M. E. P. (2002). Very happy people. Psychological Science, 13(1), 81–84.