Bugünün dünyasında barış, artık yalnızca silahların susması anlamına gelmiyor. Barış, bireyin zihninde, bedeninde ve ilişkilerinde başlattığı bir içsel dönüşüm süreci olarak değerlendiriliyor. Toplumsal çatışmaların, savaşların ve küresel krizlerin gölgesinde barış; bireylerin ruhsal direnciyle varlığını sürdüren bir değer haline geliyor. Peki, barış bir ideal mi, yoksa duygusal bir yetkinlik mi? Belki de her ikisi birden.
İsrail’in Gazze’ye uyguladığı askeri baskı, İran ve ABD arasında yükselen tansiyon, Hindistan ve Pakistan arasındaki çözülememiş gerilimler gibi dünya gündeminde öne çıkan savaş ve krizler, sadece politik düzlemde değil, psikolojik düzlemde de ağır etkiler bırakıyor. İnsanlar her gün dijital ekranlardan bu şiddeti izlerken, bilinçdışı düzeyde stres ve çaresizlik duygularını içselleştiriyor. Barış artık soyut bir ideal değil; korunması gereken bir zihin hali, bir psikopolitik duruş.
Psikolojik Dayanıklılık ve İyiliği Sürdürme Yetkinliği
Levâic’in ilişki odaklı sistematiğiyle örtüşen kavramlardan biri de “iyiliği sürdürme yetkinliği.” Bu yetkinlik, bireyin yalnızca kriz anlarında değil, günlük hayatın rutininde de empati, nezaket ve şefkat gibi duygu temelli davranışları sürdürebilme kapasitesidir. Psikolojik dayanıklılık da bu yapının temel taşıdır. Zorluklarla karşılaştığında çökmek yerine yeniden denge kurabilen bireyler, hem kendi içlerinde hem de çevreleriyle daha sağlıklı ilişkiler kurabilirler.
Özellikle aşk ilişkilerinde, empati kapasitesi yüksek bireyler daha sürdürülebilir bağlar oluşturur. Karşılıklı duyarlılık ve merak, bireyleri bağ kurmaya yöneltirken, bu bağlar sosyal dayanışmayı da besler. Barış; sadece büyük ölçekli siyasi bir sonuç değil, bireylerin günlük etkileşimlerinde üretip çoğalttığı bir duygu durumudur.
Umut ve Eylem: Barışı Kişisel Alanda Başlatmak
Her bireyin yaşamında barışı mümkün kılacak mikro eylemler vardır. Günlük yaşamda kullanılan dil, sosyal medya içerikleri, insanlarla kurulan bağlar bu sürecin taşıyıcılarıdır. Barışı içselleştirmek için aktif sorumluluk almak gerekir. Umut bir beklenti değil, bir karar ve direnç biçimidir. Olumsuzluklara rağmen iyiliği sürdürmek ve duygusal şiddete teslim olmamak, umutlu bir duruşun ifadesidir.
Levâic’in bu çağrısı, barışı bireysel bir devrim alanı olarak ele alır. Çünkü gerçek barış, diplomasi masalarında değil, insanlar arasında kurulan şefkatli bağlarda başlar. “Bağlantı” çağında yaşarken, yeniden “bağ kurma”yı öğrenmek gerekir. Sevdiklerimize sarılmak, birlikte susabilmek, farklılıkları tehdit değil zenginlik olarak görebilmek bu sürecin yapı taşlarıdır.
Sonuç: Barışa Aşkla, İnadına Umut
Barış; sadece toplumsal değil, içsel bir düzenlemedir. Aşk, umut ve iyilikle örülmüş bir yaşam, şiddetin karşısında en güçlü savunmadır. Birey bu mücadelede yalnız değildir; her empatik temas, her dürüst iletişim ve her sağaltıcı ilişki bir barış eylemidir. Umudu örgütlemek için artık beklemeyelim, çünkü barış bizden başlar.
Kaynakça:
- Frankl, V. (2006). İnsanın Anlam Arayışı. Okuyanus Yayınları.
- Goleman, D. (1995). Duygusal Zeka. Varlık Yayınları.
- Fromm, E. (1956). Sevme Sanatı. Payel Yayınları.
- Bauman, Z. (2000). Akışkan Modernite. Ayrıntı Yayınları.
- Harari, Y. N. (2014). Sapiens: A Brief History of Humankind.
- WHO (2023). Mental Health in Crisis Situations.
- Levâic Psikososyal Yetkinlik Raporu