İlişkiler yalnızca sevgi, iletişim ve bağ kurma süreçlerinden oluşmaz; aynı zamanda görünmeyen ama güçlü bir yapı taşıyla örülüdür: adalet. Genellikle mahkemelere, yasalara ve sistemlere ait bir kavram gibi düşünülen adalet, bireyler arası ilişkilerde çok daha görünmez ama bir o kadar belirleyici bir işleve sahiptir. Ailede, arkadaşlıkta, romantik bağlarda ya da iş ilişkilerinde adalet algısı bozulduğunda, ilişkinin güven zemini de sarsılır.
Adalet, ilişkilerde genellikle duygusal emek, karşılıklılık, hakça paylaşım ve sınır tanıma üzerinden işler. Bir ilişkide sürekli veren taraf olmak, değerinin görülmediğini hissetmek ya da sınırlarının ihlal edildiğini fark etmek; bireyde zamanla yalnızca kırgınlık değil, etik bir adaletsizlik duygusu da yaratır (Deutsch, 1975). Bu his, yalnızca kişisel bir rahatsızlık değil, ilişki sisteminde bir dengenin bozulduğunun işaretidir.
Carol Gilligan (1982), kadınların ahlaki gelişiminde “ilişkisel adalet”in, yani bağ kurma, bakım gösterme ve karşılıklılığı gözetme eğiliminin belirleyici olduğunu vurgular. Ona göre, ilişkilerde adalet, soyut kurallardan ziyade somut bağlara ve duygusal duyarlılığa bağlıdır. Bir başkasını dinlemek, onun deneyimini anlamaya çalışmak, ihtiyaçları gözeterek sınır koymak… Bunlar, “etik” olmanın romantik veya dostane biçimleridir.
Öte yandan, Lawrence Kohlberg (1981), bireyin ahlaki gelişiminde adaletin evrensel ilkelerle kurulduğunu savunur. Bu bağlamda, ilişkilerde adaletli olmak; sadece empati göstermek değil, aynı zamanda kişisel değerlerle tutarlı hareket etmek, pasif onaylar yerine aktif sorumluluk almak anlamına gelir. Bir yakınlık ilişkisi içindeyken bile “kendine sadık kalmak”, ahlaki bütünlüğün bir ifadesidir.
Adaletin ilişkilerdeki en temel tezahürlerinden biri de güvendir. Bir kişi, haklarının, ihtiyaçlarının ve duygularının karşısındaki tarafından gözetildiğine inandığında güven oluşur. Ancak bu güvenin korunması, sadece “iyi niyetli” olmakla değil; etik farkındalık, duygusal sorumluluk ve eşitlik ilkesine sadakatle mümkün olur (Baumeister & Leary, 1995).
Sonuç olarak, adalet ilişkilerin görünmez ama taşıyıcı kolonudur. Adaletli bir ilişki, yalnızca hak gözeten değil; sınır tanıyan, eşitlik arayan ve sorumluluğu paylaşan bir bağ kurar. Ve bu bağ, her iki tarafın da hem kendi değerlerine hem de birbirine sadık kalabildiği bir alan yaratır.
Çünkü sevmek yetmez; adil olmak gerekir.
Kaynakça
Baumeister, R. F., & Leary, M. R. (1995). The need to belong: Desire for interpersonal attachments as a fundamental human motivation. Psychological Bulletin, 117(3), 497–529. https://doi.org/10.1037/0033-2909.117.3.497
Deutsch, M. (1975). Equity, equality, and need: What determines which value will be used as the basis of distributive justice? Journal of Social Issues, 31(3), 137–149.
Gilligan, C. (1982). In a different voice: Psychological theory and women’s development. Harvard University Press.
Kohlberg, L. (1981). The philosophy of moral development: Moral stages and the idea of justice. Harper & Row.