Türkiye’de psikoloji alanı son yıllarda büyük bir ivme kazandı. Özellikle COVID-19 pandemisinin ardından ruh sağlığına yönelik farkındalık belirgin biçimde arttı. Ne var ki, bu artış sadece olumlu sonuçlar doğurmadı. Talep artarken, alandaki eksiklikler ve yanlış uygulamalar da çok daha görünür hale geldi. Peki, bu tablo bize ne anlatıyor? Eleştirdiğimiz sistemin bir parçası olmaktan nasıl kaçınabiliriz? İşte bu yazıda, sektörün temel sorunlarına yakından bakacak ve çözüm yolları üzerine birlikte düşüneceğiz.
Sektörel Eksiklikler ve Etik Sorunlar
- Mesleki Sınırların Belirsizliği
Bugün Türkiye’de “psikolog”, “psikiyatrist”, “psikolojik danışman” ve “yaşam koçu” gibi unvanlar halk arasında sık sık karıştırılıyor. Kaya ve Yıldırım’ın (2023) çalışmaları da gösteriyor ki, gerekli eğitime ve yetkinliğe sahip olmayan pek çok kişi, psikolojik danışmanlık hizmeti sunuyor. Türk Psikologlar Derneği’nin 2024 raporuna göre, bu hizmeti veren kişilerin yaklaşık %30’u yeterli eğitim veya süpervizyon sürecinden geçmemiş durumda. Burada sana bir soru: Bir danışana, hangi uzmanlıkla yaklaştığını yeterince açıklayamayan bir sektör, güven inşa edebilir mi?
- Bilimsel Dayanağı Olmayan Yaklaşımların Yaygınlığı
Sosyal medyada her gün “bir dakikada travmanızı çözün” vaatleriyle karşılaşıyoruz. Oysa Öztürk ve Demir’in (2022) yaptığı araştırmalar, Instagram’da terapist kimliğiyle paylaşım yapanların içeriklerinin %67’sinin bilimsel temelden yoksun olduğunu ortaya koyuyor.
Popüler kültürün etkisiyle yayılan bu yanlış bilgiler, toplumda hem psikolojiye hem de terapi süreçlerine dair yanlış beklentiler oluşturuyor. Şöyle bir düşün: Psikoloji bilimini ‘hap bilgilerle’ tanıyan bir toplum, gerçek iyileşmeyi nasıl deneyimleyebilir?
- Kültürel Bağlamın İhmali
Batı’da geliştirilen terapi modelleri, kimi zaman Türkiye’nin sosyokültürel yapısına birebir uygulanmaya çalışılıyor. Kağıtçıbaşı’nın (2020) özerk-ilişkisel benlik kuramı bize gösteriyor ki, toplulukçu toplumlarda bireylerin ihtiyaçları farklılaşabiliyor. Ancak gelin görün ki, eğitimlerde ve uygulamalarda bu farklılıklar çoğu zaman göz ardı ediliyor. Belki de kendimize şu soruyu daha sık sormalıyız: Bu yaklaşım, danışanımın kültürel dünyasına gerçekten dokunuyor mu?
- Ruh Sağlığı Hizmetlerine Erişim Eşitsizliği
Türkiye’de ruh sağlığı uzmanlarının dağılımı oldukça dengesiz. Büyükşehirlerde 100.000 kişiye 14 psikolog düşerken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bu sayı sadece 3. Üstelik ekonomik nedenler de erişimi sınırlıyor; özel bir terapi seansı, asgari ücretin %15-20’sine denk geliyor. Sence de ruh sağlığı bir lüks değil de temel bir hak değil mi?
Kritik Düşünmenin Önemi ve Geliştirilmesi
Neden Kritik Düşünme?
Kritik düşünme, bilgiyi olduğu gibi almak yerine sorgulamayı, değerlendirmeyi ve dönüştürmeyi içerir. Acar ve Yılmaz’ın (2023) araştırması, kritik düşünme becerileri yüksek terapistlerin, danışanlarında daha yüksek iyileşme oranları sağladığını gösteriyor.
Şu anda durup kendimize şunu soralım: Ben uygulamalarımı gerçekten sorguluyor muyum, yoksa bildiğim doğrulara sıkı sıkıya mı tutunuyorum?
Eğitim Sisteminde Kritik Düşünmenin Yeri
Türkiye’de psikoloji lisans programlarında araştırma metodolojisi ve eleştirel düşünce derslerinin oranı yalnızca %8. Avrupa ve Kuzey Amerika’da bu oran %15-20. Bu eksiklik, hem meslektaşlarımıza hem de hizmet alan bireylere doğrudan yansıyor. Belki de eğitim sistemimize küçük bir not düşmeliyiz: Daha çok bilgi değil, daha iyi düşünme yolları öğretmeliyiz!
Toplumsal Düzeyde Kritik Düşünmenin Geliştirilmesi
Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın başlattığı “Ruh Sağlığı Farkındalık Programı” umut verici bir adım. Toplumun ruh sağlığı konusundaki okuryazarlığını artırmak, yanlış bilginin önüne geçmek için kritik bir hamle. Ama bu süreçte hepimize şu sorumluluk düşüyor: Sizce yalnızca uzmanlar mı bilinçlenmeli, yoksa her birey mi psikoloji okuryazarı olmalı?
Çözüm Önerileri
- Yasal Düzenlemelerin Güçlendirilmesi: Ruh Sağlığı Meslekleri Yasa Tasarısı’nın yasalaşması, unvan karmaşasını önleyebilir.
- Kültüre Duyarlı Yaklaşımların Geliştirilmesi: İstanbul Üniversitesi’nin başlattığı “Kültüre Duyarlı Psikoterapi Projesi” gibi çalışmalar artırılmalı.
- Sürekli Eğitim ve Süpervizyon: Türk Psikologlar Derneği’nin “Sürekli Eğitim Programı” gibi inisiyatifler yaygınlaştırılmalı.
- Toplumsal Farkındalığın Artırılması: Ruh sağlığı farkındalığı için okullar, medya ve kamu kampanyaları etkin kullanılmalı.
Düşünsel Bir Bakış: Eleştirel Bilinç ve Toplumsal Dönüşüm
Bu sorunları sadece teknik eksiklikler olarak görmek ise yeterli değil. Paulo Freire’nin “eleştirel bilinç” kavramını hatırlayarak şunu söyleyebiliriz: Gerçek bir dönüşüm, sadece uzmanların değil, toplumun her bireyinin eleştirel bilinciyle mümkün hale gelir! Türkiye’de yaşanan sosyal ve ekonomik krizler ruh sağlığı hizmetlerine olan ihtiyacı artırırken, bu hizmetlerin nicelikten öte, nitelik açısından da geliştirilmesi gerekiyor. Kritik düşünme, bu sürecin vazgeçilmez bir parçası. Ve belki de en önemlisi: Değişim, biz eleştirdiğimiz sistemin bir parçası olduğumuzu kabul ettiğimizde başlayacak.
Psikologların ve insanların ruhuna şifa olan insanların Dünya Psikologlar Günü kutlu olsun!
Sevgiyle ve şefkatle,
İlayda Tüter
Kaynakça
Acar, B., & Yılmaz, S. (2023). Terapistlerin Eleştirel Düşünme Becerileri ve Terapi Sonuçları Arasındaki İlişki. Türk Psikoloji Dergisi, 38(2), 112-128.
Kağıtçıbaşı, Ç. (2020). Benlik, Aile ve İnsan Gelişimi: Kültürel Psikoloji. İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.
Kaya, N., & Yıldırım, E. (2023). Türkiye’de Psikoloji Mesleğinin Sınırları: Unvan Karmaşası ve Etik Sorunlar. Psikoloji Çalışmaları, 43(1), 78-95.
Öztürk, A., & Demir, G. (2022). Sosyal Medyada Psikoloji: Instagram Terapistleri Fenomeninin Bilimsel İçerik Analizi. Dijital Medya Araştırmaları, 5(3), 214-233.
Sağlık Bakanlığı. (2024). Ruh Sağlığı Hizmetleri İstatistikleri. Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları.
Türk Psikologlar Derneği. (2024). Türkiye’de Psikoloji Mesleği Durum Raporu. Ankara: TPD Yayınları.
YÖK. (2023). Psikoloji Lisans Programları Müfredat Değerlendirme Raporu. Ankara: Yükseköğretim Kurulu Yayınları.