Türkiye’de gündemde olan yeni doğan bebek skandalı ile ilgili haberler, toplumun her kesiminde derin bir üzüntü ve stres etkisi yaratmıştır. Bu tür olaylar, sadece bireylerin duygusal dünyalarını değil, aynı zamanda toplumsal yapıları ve ilişkilerini de derinden etkiler. Bu makalede, böyle bir olayın toplumla olan ilişkiler boyutunu sosyal psikoloji ve sosyoloji perspektifinden irdeleyecek ve toplumsal değişim ve dönüşüm ihtiyacının neden ve nasıl kaynaklanabileceğini detaylı bir şekilde ele alacağız.
- Toplumsal Güven ve Güvensizlik Duygusu
Bu tür üzücü olaylar, toplumda var olan güven duygusunu derinden sarsar. İnsanlar, en temel düzeyde güvende olma hissini kaybetmeye başlarlar. Abraham Maslow (1943)’un İhtiyaçlar Hiyerarşisindeki ikinci sırada yer alan güven ihtiyacı karşılanmamaya başlandığında, doğal olarak sevgi, özgüven ve kendini gerçekleştirme gibi ihtiyaçlar da sekteye uğrarlar. Sosyolojik açıdan bakıldığında, güven duygusunun zedelenmesi, sosyal bağların ve toplumsal dayanışmanın zayıflamasına yol açabilir. Bireyler arasında artan güvensizlik, sosyal izolasyonu ve toplumsal kopukluğu da beraberinde getirebilir.
- Kolektif Yas Süreci
Toplumun geniş kesimleri tarafından paylaşılan bu tür üzücü olaylar, kolektif bir yas sürecine neden olur. Sosyal psikoloji, bu tür ortak deneyimlerin toplumsal bilinç ve duyarlılığı artırabileceğini belirtir. Ancak aynı zamanda, yaygın bir umutsuzluk ve çaresizlik duygusu da ortaya çıkabilir. Yas sanılanın aksine sadece tanıdığımız birini kaybettiğimizde ortaya çıkan bir süreç değildir. Kolektif yas, üzücü toplumsal olayların akabinde ve toplumsal değerlerin kaybında ortaya çıkabilir. Kübler-Ross (2005)’a göre yasın beş evresi vardır. Bunlar inkâr ve şok, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenmedir. Bu gibi toplumun değerlerini derinden sarsan olaylarının ardından, yasın evreleri sırasıyla ilerlemeyebilir, kimi zaman birbirine karışabilir ve bireyler nasıl hissettiklerini tanımlamakta zorluk çekebilirler.
3. Medyanın Etkisi ve Toplumsal Algı
Medyanın olayları nasıl sunduğu, toplumun olaya tepkisini ve algısını büyük ölçüde etkiler. Harekete geçirici ve duygusal haberler, panik ve korku duygularını artırabilirken, dengeli ve bilinçli bir habercilik anlayışı, toplumsal farkındalığı ve çözüm odaklı yaklaşımları teşvik edebilir. Medyanın sorumlu bir şekilde hareket etmesi, toplumsal gerilimi azaltmada önemli bir rol oynar. Olumsuz habercilik, Türkiye’de olduğu gibi dünyada da bir sorundur.
- Sosyal Kurumların Rolü ve Sorumluluğu
Böyle bir olayın ardından, aile, eğitim, sağlık ve güvenlik gibi temel sosyal kurumların işlevleri ve etkinliği sorgulanır. Sosyolojik perspektiften, bu kurumların toplumun ihtiyaçlarına ne kadar cevap verebildiği ve koruyucu önlemleri ne derece uygulayabildiği değerlendirilir. Kurumların güvenilirliği ve etkinliği, toplumsal istikrarın sağlanmasında kritik öneme sahiptir. Özellikle sivil toplum kuruluşlarına ve sosyal kurumlara bu olaylardan sonra büyük iş düşmektedir. Bireyler de bu konuda sorumluluk alarak toplumu iyi anlamda dönüştürmeye çalışmalıdırlar.
- Empati ve Toplumsal Dayanışma
Yaşanan üzüntü ve öfke, bireyleri ve toplulukları bir araya getirerek dayanışmayı güçlendirebilir. Sosyal psikoloji, kriz anlarında empati ve yardımseverlik duygularının artabileceğini öne sürer. Toplum, ortak değerler ve amaçlar etrafında birleşerek olumsuzlukların üstesinden gelmeye çalışır. Aynı ortak paydada buluşan bireyler toplumu güçlendirebilir ve iyi anlamda geliştirebilirler.
- Toplumsal Değişim ve Dönüşüm İhtiyacının Neden ve Nasıl Olabileceği
Bu tür olaylar, toplumun mevcut yapısında ve işleyişinde bazı eksikliklerin ve sorunların olduğunu gösterir. Toplumsal değişim ve dönüşüm ihtiyacı, bu sorunların çözümü ve benzer olayların tekrarının önlenmesi için hayati önem taşır. Peki, bu değişim ve dönüşüm ihtiyacı neleri kapsar ve nasıl hayata geçirilebilir?
- Eğitim Sisteminin Güçlendirilmesi
Toplumsal değişimin en temel adımlarından biri, eğitim sisteminin gözden geçirilmesi ve güçlendirilmesidir. Eğitim, bireylerin değerler, etik ve sosyal sorumluluk bilinci kazanmalarında kritik bir rol oynar. Okullarda insan hakları, etik değerler ve sosyal duyarlılık konularının daha etkin bir şekilde işlenmesi, bireylerin topluma daha olumlu katkılar yapmasını sağlayabilir. Ancak bu da temelde değişiklikler olmasını gerektirdiğinden yüzeysel ve sürekli değişen bir eğitim sistemi değil, kökten toplumsal erdemler eğitiminin gözden geçirilmesiyle sağlanabilir.
- Aile Yapısının Desteklenmesi
Aile, toplumun en küçük ve en temel birimidir. Aile yapısının güçlendirilmesi, ebeveynlerin çocuk yetiştirme konusunda bilinçlendirilmesi ve desteklenmesi, sosyal sorunların önlenmesinde önemli bir adımdır. Sosyal hizmetler ve rehberlik hizmetlerinin ailelere daha erişilebilir hale getirilmesi, aile içi sorunların çözümüne katkı sağlayabilir. Bu hususta, çocuklarının ve bebeklerinin güvenliğine ailelerin de dikkat etmesi elzemdir. Küçük çocukların fotoğraflarının sosyal ağlarda paylaşılmaması dijital/sanal suçlara meydan okumak adına önemli bir adımdır.
- Sosyal Politikaların ve Hukuki Düzenlemelerin Geliştirilmesi
Mevcut sosyal politikaların ve hukuki düzenlemelerin gözden geçirilmesi, eksikliklerin tespit edilmesi ve gerekli iyileştirmelerin yapılması gerekmektedir. Çocuk hakları, insan hakları ve benzeri konularda daha sıkı ve etkin yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi, suçları caydırmak açısından önemlidir. Ayrıca, yasa uygulayıcı kurumların etkinliğinin artırılması ve denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekmektedir. Böylelikle, yeni doğan bebek ölümlerinin önü kesilebilir ve toplumsal anlamda bir güven ortamına zemin hazırlanabilir.
- Toplumsal Farkındalığın Artırılması
Toplumun geniş kesimlerinde farkındalığın artırılması, değişim ve dönüşümün önemli bir parçasıdır. Medya, sivil toplum kuruluşları ve devlet kurumları iş birliği ile toplumsal sorunlara dikkat çeken kampanyalar düzenlenebilir. Eğitim programları, seminerler ve atölye çalışmaları ile bireylerin bilinç düzeyi yükseltilebilir. Orantısız güç, sistematik bir olgudur ve toplumsal farkındalık arttıkça bu kaotik sistem dağılabilir ve yerini daha barışçıl bir sisteme bırakabilir.
- Sivil Toplum ve Gönüllülük Faaliyetlerinin Teşvik Edilmesi
Sivil toplum kuruluşları ve gönüllülük faaliyetleri, toplumsal sorunların çözümünde etkin bir rol oynar. Bu kuruluşların desteklenmesi, kaynaklarının artırılması ve toplumun bu faaliyetlere katılımının teşvik edilmesi, sosyal değişimi hızlandırabilir. Gönüllülük kültürünün yaygınlaştırılması, bireylerin topluma aktif katkı sağlamalarını kolaylaştırır. Maalesef bunun önündeki en büyük engel dinin yanlış yorumlanması ve sivil toplum kuruluşlarının yerine dini kurumların güç bulmasıdır. Bu gibi oluşumlar güç ve para etrafında döndüklerinden gönüllülük kültürünü ve erdemlilik anlayışını sekteye uğratabilirler.
- Ekonomik ve Sosyal Eşitsizliklerin Azaltılması
Sosyoekonomik eşitsizlikler, birçok toplumsal sorunun temelinde yatan faktörlerden biridir. Yoksulluk, işsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizliklerin giderilmesi için kapsamlı politikaların uygulanması gerekmektedir. Ekonomik kalkınma ve sosyal refah programları ile dezavantajlı kesimlerin desteklenmesi, toplumsal bütünleşmeyi artırabilir.
- Psikososyal Destek ve Rehabilitasyon Hizmetlerinin Yaygınlaştırılması
Olaylardan etkilenen bireylerin ve ailelerin psikososyal destek ve rehabilitasyon hizmetlerine erişimi sağlanmalıdır. Psikolojik danışmanlık, terapi ve rehabilitasyon programları, psikolojik sıkıntıların etkilerinin azaltılmasına yardımcı olur. Bu hizmetlerin yaygınlaştırılması, toplumsal iyileşme sürecini hızlandırabilir.
- İletişim ve İş Birliğinin Artırılması
Toplumsal değişim ve dönüşüm, ancak tüm paydaşların aktif katılımı ve iş birliği ile mümkündür. Devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve bireyler arasında etkin iletişim ve iş birliği kanallarının oluşturulması gerekmektedir. Ortak hedefler doğrultusunda koordineli bir şekilde çalışmak, değişimin etkisini ve sürdürülebilirliğini artırır.
Sonuç
Yeni doğan bebek ölümleri ile ilgili haberler, toplumda derin izler bırakan ve geniş kapsamlı etkileri olan bir olaydır. Psikolojik ve sosyolojik açıdan, bu tür olaylar toplumun güven, dayanışma ve sosyal bütünleşme düzeylerini derinden etkiler. Toplumsal değişim ve dönüşüm ihtiyacının farkında olarak, eğitimden aile yapısına, hukuki düzenlemelerden sosyal politikalara kadar geniş bir alanda atılacak adımlar, benzer üzücü olayların önlenmesinde ve toplumsal iyileşmede kritik öneme sahiptir.
Toplumun bu zorlu süreçte empati, dayanışma ve sorumluluk bilinci ile hareket etmesi, daha güvenli ve huzurlu bir geleceğin inşası için hayati önem taşımaktadır. Bu makale, toplumun bu süreçte daha bilinçli ve duyarlı bir şekilde hareket etmesine katkı sağlamayı amaçlayarak toplumun her kesimine hitap etmektedir.
Kaynakça:
- Kübler-Ross, E., & Kessler, D. (2005). On grief and grieving: Finding the meaning of grief through the five stages of loss. Simon and Schuster.
- Maslow, A. H. (1943). A theory of human motivation. Psychological Review, 50 (4), 370-96